23 Ekim 2013 Çarşamba

MiDİLLİ'DE NE YAPILIR? Bölüm 3 - Üçüncü Gün - SON

Midilli'de Üçüncü Gün - Son

Midilli (Lesvos) Adası'ndaki üçüncü ve son günümüzde yoğun bir programımız vardı. Güne erken uyanıp otelimizde mütevazi ama keyifli bir kahvaltı yaptık. Kahvaltı ücreti kişi başı 6 avroydu. Sınırlı bir açık büfe, portakal suyu ve sınırsız çay kahve servisi bize fazlasıyla yetti.

Kahvaltımızı bu şirin alanda yaptık iki gün boyunca. Sofia Hanım otele ek
bir bina yaptırarak kahvaltı alanını genişletme çalışmasının başladığını söyledi. 

Daha sonra arabamıza atlayıp yola koyulduk. Nihai istikametimiz adanın ünlü kasabası Molivos'tu. Molivos adanın kuzeyinde, bizim kaldığımız Gera Körfezi'ne yaklaşık bir buçuk saatlik araba sürüşü mesafede bir turizm merkezi. Yolda önce eti ile ünlü Agia Paraskevi köyünden geçtik. Arkadaşlarımız Efe ve Aylin daha önce burada yedikleri eti anlata anlata bitiremediler. Adada deniz ürünlerinin yanısıra et kültürü de çok gelişmiş. Bir dahaki gelişimizde uğramak ve etlerin tadına bakmak üzere bu köyü notlarımız arasına alıp yola devam ettik. İki arabanın bile zaman zaman sığamayacağı dar ve virajlı yolları kat ederek Mantamados kasabasına ulaştık ve burada bir mola verdik.


Mantamados adanın kuzeydoğusunda peynir, bal, zeytinyağı ve seramik eşyalar gibi tarım, hayvancılık ve daha birçok ürün ile nam yapmış büyük bir köy. İsmini de Tükçe manda (büyükbaş hayvan) kelimesinden alıyor. Burada köy merkezinde bir süre yürüdük ve çarşılara girdik çıktık. Seramik ürünler yapan bir dükkanda, yeni bir ürün üzerinde çalışan 2. kuşak dükkan sahibi ve dükkanı işleten kızıyla sohbet ettik. Arkadaşlarımız bu dükkandan güzel bir saksı ve saksı altılığı beğendiler. Daha sonra adanın ününü çok duyduğumuz yoğurdundan tatmak için ufak bir mandıraya uğradık. 


Mantamados köyüne genel bir bakış


Mantamados gibi bir köyde bile kültür merkezi yapmışlar, önünde
fotoğraf çektirmemek olmazdı

Mantamados'tan sonra yine dar, virajlı ama bir o kadar da sürüş keyfi yaşatan yolları aşıp Skala Sikamineas isimli büyüleyici sahil köyüne ulaştık. Arabamızı köyün girişindeki ücretsiz otoparka koyduktan sonra sahile yürüdük. Sahilde karşımıza bir tepeye kurulmuş ufak bir kilise çıktı. Kiliseyi görmek için tırmanıp aşağıya denize doğru baktığımızda denizin berraklığı ve temizliği içimizi ferahlattı. Hemen sonra snorkellerimizi alıp mayolarımızı giyip denizin altını keşfe çıktık. Su çelik gibi soğuk dedikleri cinstendi ancak denizin altındaki zenginliğin cazibesine kapılarak soğuk sudan hiç şikayet etmedik.

Bu kadar yüzmeden sonra karnımız acıkmıştı. Bu köyün ıstakozlu yemeklerinin meşhur olduğunu duymuştuk. Limandaki lokantalardan birisine oturduk, garson yarı Türkçe yarı İngilizce bize spesyallerinin ıstakozlu spagetti olduğunu anlattı. Biz de siparişi verip merakla beklemeye başladık. Bu arada masaya muazzam lezzetli bir ekmek geldi, zeytinyağına bana bana hemen öğüttük. Bundan yıllar önce Amerika'dayken ünlü Red Lobster zincir restoranlarının birinde ıstakoz yemiştim. Yemeğe birlikte gittiğim arkadaşlarım bana uygulamalı olarak ıstakozu mundar etmeden nasıl yeneceğini göstermişti. Ancak bu deneyimin üzerinden çok zaman geçtiği için ve masadaki diğer hiç kimse daha önce ıstakoz yemediği için tedirgin bir bekleyiş aldı bizi. Bir süre sonra ıstakoz tüm ihtişamı ile masamıza geldi. Çok keyifli bir öğle yemeği deneyimiydi. 

Yemekten hemen önce, eşimle restoranın arka tarafındaki koyu görmek istedik. 2 dakikalık bir yürüyüşten sonra koyun önüne geldik. Deniz durgun, ağaçlar dingin, hava harikaydı. Biz denize doğru bakarken, hemen yanı başımızda tekerlekli sandalyede oturan bir hanımefendi de denize bakıyordu. Bizim Türkçe konuştuğumuzu anlayınca bize "İyi bayramlar" dedi. Biz de kendisinin bayramını kutladık. Sonra kendisi adaya ilk defa geldiğinden ve adayı çok sevdiğinden bahsetti. Bu arada fark ettik ki, etrafında 3 kişi kendisine yardımcı oluyordu. Hanımefendinin siması eşime çok tanıdık gelmişti. Eski hastalarından birisi olup olmadığını anlamak için nereden geldiğini merak edip sordu. Kadın İstanbul deyince, eşim daha önce Büyükçekmece Devlet Hastanesi'nde görev yaptığı için "Büyükçekmece tarafından mı?" diye ekledi. Kadın ise Levent tarafında oturduğunu ama yazları Florya kışları da Beylerbeyi tarafında akrabalarını çok ziyaret ettiğini belirtti. Bu cevaplar eşimi tatmin etmemişti, illa hanımefendiyi nereden tanıdığını öğrenmek istiyordu. Bir kez daha "Simanız çok tanıdık geliyor, sizi nereden tanıdığımı çıkarmaya çalışıyorum" dediğinde, hanımefendi olanca zerafeti ile şu cevabı verdi: "Ben rahmetli Sakıp Sabancı'nın kızı Dilek Sabancı, belki o vesileyle biliyor olabilirsiniz." Denklem çözülmüş, yüzümüze tatlı bir tebessüm yayılmıştı. Kendisi ile bir süre daha sohbet ettikten sonra restoranımıza geri döndük. 

Minik bir tepeye kurulmuş kilise. Bu kilisenin etrafındaki sularda deniz kestanelerinden irili ufaklı balıklara birçok zenginliği şnorkel dalışımız sayesinde görme fırsatı bulduk 
Adada ahtapotu yumuşatma yöntemi olarak asarak güneşte kurutma yapıyorlar.  Daha sonra zeytinyağı ile birkaç saat marine edip direk ızgaraya atıyorlar. Daha detaylı bilgi için: Şu blog yazısını tavsiye ederim


İşte masamızı şenlendiren ıstakoz. Bu güzellik yaklaşık 1100 gr ve fiyatı da 60 avroydu. Altındaki spagetti ile dördümüzü de doyurmaya yetti


Istakozumuzun başka bir açıdan fotoğrafı. Aslında servis edilirken makbül yöntem bir bütün olarak servis edilmesi. Ancak kolaylık olsun diye tam ortadan ikiye bölünmüş olarak geldi masamıza. 


Istakozumuzu ayıklama aşamasında bir cerrah titizliğinde çalıştık

Bu keyifli öğle yemeğinden sonra kasabanın doğusundaki Kagia (Kaya) Plajı'na gittik. Plaja vardığımızda, deniz ve doğa bizi tüm bakirliği ile bekliyordu. Hiçbir yapılaşmanın olmadığı, taş ve ufak kayalardan oluşmuş plajda, ağaçların altına havlularımızı attık. Az ilerimizde iki Amerikalı kadın birbirleri ile yüksek sesle sohbet ediyorlardı. Ortam o kadar sessizdi ki, istemesem de konuşmalarına kulak misafiri oluyordum. Bir süre sonra bir kez daha anladım ki, hayat hangi coğrafyada olursa olsun benzer şekilde akıyordu. Kaygılar, heyecanlar, ihtiraslar hep birbirine benziyor. 

Bir süre sahili izledim. Denizde, çok da uzak olmayan bir mesafede bir hareketlilik oldu. Bu hareketliliği fark eden insanlar dikkatlerini bu yöne çevirdiler. Ben de o sırada yanımda olan arkadaşım Efe ile denize baktığımda, iki tane yunusun atlaya zıplaya denize paralel bir şekilde ilerlediğini gördüm. Nefes kesici bir manzaraydı. Bir süre sonra Efe ile snorkel dalışı yapmaya karar verdik. Bir yandan da tedirginlik duyuyorduk açıkçası, ya yunuslarla burun buruna gelsek ne yapacaktık? Merakımız heyecanımızı yendi ve keşfe çıktık. Benim snorkel geçmişim çok yok, ancak şu ana kadar yaptığım keşiflerin en muazzamıydı. Binlerce balık, tertemiz suda etrafımızda usul usul yüzüyordu. Tam anlamıyla huzuru hissettiğim anlardan birisini yaşamaya başladım. Kıyıya dik bir şekilde ilerlemeye başladık. Öyle bir noktaya geldik ki, gördüğümüz manzaradan dolayı nefeslerimiz kesildi adeta. Sanki denizin sahile yakın kısmı bitmiş, bir çizgi çekilmiş ve ikinci kısım başlıyordu ve burası Stardust filmindeki duvar gibi, başka bir dünyaya açılıyordu. . Bir uçurumun kenarındaydım sanki. Saat 17:00 sularıydı, güneş ışıkları hüzmeler halinde belli bir açı yaparak, denizi yaran mızraklar gibiydi. Aşağısı ise zifiri masmavilikti. Ancak denizin dibini göremiyordum. Ürktüm daha fazla ileriye gitmeye. Sanki o sınır çizgisini geçsem, aşağıdan bir varlık çıkacak beni çekecek, ya da varlığa bile ihtiyaç olmadan ben kendi kendime aşağıya doğru çekilecektim. Yaşadığım deneyim tek kelime ile nefes kesiciydi. 


Skala Sikamineas kasabası ve hemen yanı başındaki Kagia (Kaya) Plajının uydu görüntüsü


Bu eşsiz deneyimin hemen ardından kıyafetlerimizi giydik ve ünlü Molivos kasabasına doğru hareket ettik. Elimizdeki haritaya göre Molivos'a deniz kenarındaki yoldan daha kısa sürede ulaşılabiliyordu, ancak restoranda fikrini sorduğumuz garson, o yola girmeyin cevabını İngilizce söyledikten sonra Türkçe bir kelime patlattı: TOPRRAK. Dolayısı ile biz de daha uzun yol olan dağ yolunu tercih ettik. Skala Skamineas'tan henüz ayrılmıştık ki bizi ileride eşsiz manzaraların bekleyeceğini anladık. Yol kenarında durduk, bu şirin kasabaya selamımızı çaktık, arabanın teybine Yunan müziğini yerleştirip, Efe ile yol kenarında sirtaki yaptık. 

Molivos'a vardığımızda gün batmak üzereydi. Günü batırmak için en uygun yerin kasabanın kalesi olduğuna karar verip, kaleye doğru tırmanmaya başladık. Hakikaten de kaleden manzara büyüleyiciydi. Cenevizliler tarafından yapılan ilk kale daha sonra Osmanlı adayı fethettiğinde, güçlendirilmiş ve muazzam bir büyüklüğe ulaşmış. Zaten bizim gezebildiğimiz kısımlar Osmanlılar tarafından inşa edilmiş kısımlardı. Bir ara surların üstüne çıkıp, ceddimin adayı zapt etmek için hangi yoldan geldiğini, ne kanlı vuruşmalardan sonra kaleyi fethettiğini hayal etmeye çalıştım. Geçmişe kısa bir yolculuk gibiydi hissettiklerim. 


Bu manzaraya bakarak, yol kenarında araba teybinden gelen notaların eşliğinde sirtaki yaptık. 


Molivos Kalesi ilk Cenevizliler tarafından yapılmış, Osmanlı adayı fethedince kaleyi büyütüp güçlendirmişler. 


Molyvos'a gelir gelmez gün batımını yakalamak içi ünlü kalesine tırmandık, bir zamanlar Osmanlı bayrağı çekili gönderde, Yunan bayrağı usul usul dalgalanıyordu. 


Kaleden bu manzaraya bakarak, geçmişe kısa bir yolculuk yaptım. 

Kaleyi ziyaretimiz sonrası kasabanın dar ve yokuşlu sokaklarından inerek, limana ulaştık. Limandaki bütün restoranların tamamı doluydu ve turistlerin büyük çoğunluğunun Türkçe konuştuklarını duyabiliyordum. Biz limanın sonunda doğru Captain's Place isimde,  bir İrlandalı tarafından işletilen bir mekana oturduk. Yine deniz mahsülleri ile dolu bir yemeği güzel sohbet eşliğinde bitirdikten sonra 1.5 saatlik bir gece yolculuğu sonrasında otelimize ulaştık. 

Ertesi gün çok erken kalktık, Sofia Hanım ve güzel mekanı ile vedalaşıp, zeytin ağaçlarına son bir bakış atarak 3 günlük Midilli turumuzu noktaladık ve bizi Ayvalık'a götürecek feribota binmek üzere limanın yolunu tuttuk. 


Dar ve yokuşlu Molyvos sokakları çiçeklerle hoş bir manzara oluşturuyor


Molyvos sokaklarında yürürken


3 günlük Midilli gezimizi bu manzaraya veda ederek bitirdik.