28 Ağustos 2015 Cuma

KOS ADASI'NDA NE YAPILIR? - Bölüm 1/2

Hak edilmiş bir tatilin son 3 gününü Kos Adası'nda geçirmeye karar verdik. Kos Adası, Bodrum ve Datça Yarımadalarına çok yakın orta büyüklükte bir Yunan Adası. Adaya Bodrum'dan ve Turgutreis'ten geçilebiliyor. Biz bir vesile ile Bodrum'da olacağımız için Bodrum Limanı'ndan hareket etmeye karar verdik. Yeşil Marmaris Lines isimli firmanın internet sitesinden feribot biletlerini aldık. Adada bir  ya da daha fazla gece konaklayacaksanız 2015 fiyatları gidiş dönüş 32 €uro. Bu ücrete ilave olarak Kos'tan Türkiye'ye dönerken 3 € da liman çıkış vergisi ödüyorsunuz aklınızda bulunsun.


18:00'da hareket eden feribotla adaya yarım saatte vardık.  Kos planımızın ana konsepti, her gece farklı bir otelde konaklayarak her gün iki farklı yerde denize girmekti. Bu nedenle bize yatacak rahat bir yer ve temiz bir banyo sunabilecek bütçe otellerini tercih ettik. Kısa bir pasaport kuyruğundan sonra taksiye atlayıp ilk gece kalacağımız Theatraki Hotel'e vardık. Limanla arası yaklaşık 1,2 km olan bu otele ellerimizde valizlerle yürümek istemedik. Taksi en kısa mesafe olan 6 € ücret aldı. Otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra şehrin merkezi de olan liman bölgesine yürüyerek geri döndük. Karnımız acıktığı için bir restoran arayışındaydık. Hedefimizde çeşitli bloglarda gördüğümüz "Nick The Fisherman" isimli mekan vardı. Ancak hedefe ulaştığımızda bu mekanın deniz kenarında olmadığını gördük. Sahile yöneldiğimizde farklı alternatifler bizi bekliyordu. "Caravelle" isimli mekanın masalarından bir tanesi sanki bizim için ayrılmış gibiydi. Masamıza oturduk ve Yunan Salatası, lakerda ve cacıki (Cacık) söyledik. Yunan adalarına her gittiğimde kültürlerimizin ne kadar benzer olduğunu çeşitli vesileler ile hatırlıyorum. Yemek kültürlerimiz mesela: Bizim çoban salatasının üstüne peyaz peynir ekliyorsun oluyor "Greek Salad", bizim cacığı daha az sulu yapıyorsun (hatta içindeki salatalıkların bile suyunu süzüyürsun) oluyor Cacıki.  

Önceden rezervasyon yaptırsaydık daha iyi bir masa bulamazdık Caravelle'de

Mezeleri yedikten sonra sabırsızlıkla beklediğim iki lezzeti sipariş ettik. Ahtapot ızgara ve kalamar ızgara. İkisi de oldukça başarılıydı. Biz güzel eşimle lezzet yolculuklarında kendimizi kaybederken etrafımızdaki masalar da birer birer dolmaya başladı. Hemen hemen bütün masaların Türk turistlerden oluştuğunu fark ettik birden bire. Sebebini anlamaya çalıştık ama ilk başta bulamadık; ta ki masadan kalkıp tuvalete girmek isteyene kadar. Restoranın içinde tuvaletin nerede olduğunu bir çalışana gayrı ihtiyari Türkçe sorunca o da çok açık bir Türkçe ile merdivenden aşağı sola dönünce diye cevapladı. Haliyle bir sohbet başladı. İsmi İbrahim'miş. Kendisi mekanın sahibi. Kanuni zamanından beri adanın yerlisi olmakla övündü. Lise çağlarında İzmir/Eşrefpaşa'da büyüdüğünü, oralarda çok akrabaları olduğunu anlattı. Hikayesini çok merak etsem de, gerek rastladığı her Türk turiste aynı hikayeyi anlatmak zorunda kalmış olması ihtimalinden çekinerek, gerekse eşimi masada bekletmemek için sohbeti yarıda kestim. Bu sohbet bize müessesenin ikramı olarak dondurmalı revani ve türk kahvesi olarak geri döndü. Zihnimizde ve damaklarımızda güzel tatlar bırakan bu Mekan'dan yüzümüzde birer gülümseme ile ayrıldık. Bu arada yan masamızda aralarında Selçuk Yöntem ve Mehmet Aslantuğ'un da bulunduğu kalabalık bir grubun yemek yediğini söylemeden geçemeyeceğim.


Bu lezzeti tadabilmek için tam bir sene bekledim

Ahtapot ızgaranın porsiyonu bu büyüklükte gelince
 keşke mezeleri söylemeseydik diye iç geçirdik

Adadaki ikinci günümüz güzel bir uykunun ardından başladı. Otelimizde mütevazi bir kahvaltı yaptık. Bu sırada internet üzerinden kiraladığım arabayı teslim etmek için bir görevli otele kadar geldi. Ben arabasız kalma riskine girmemek için yaklaşık 1 ay öncesinden www.surpricecars.com isimli siteden iki günlüğüne 88 €'ya işlemi halletmiştim. İşlemi hallederken araba teslim yeri ya liman ya da havaalanı olarak seçilebiliyordu. Adaya gitmeden bir gün önce bana gönderilen e-postadaki numarayı aradım ve görüşme sonrasında arabayı kaldığım otele getirmeyi ve ikinci günün akşamı da nerede istersem teslim alabileceklerini ilettiler. Bu hizmet karşısında çok memnun oldum açıkçası. Bu hizmeti sağlayan da aslında Safari Rent a Car isimli yerel Kos firmasıymış (Suprice Car Rental'ın bir partneri olarak da hizmet veriyormuş.) Arabamız Wolksvagen'ın Up modeliydi, bize teslim edildğinde sadece 1700 km'de olan yeni bir araçtı, çok memnun kaldık.

Sonra yola koyulduk. İlk durağımız adanın kuzey hattında Kos şehrine yakın Tigaki bölgesiydi. Burada uzun bir plaj var ve şemsiye/şezlong hizmeti sunan pek çok tesis var. Biz doğal malzemeden yapılmış şemsiyeleri olan birinde karar kıldık. Günlük 6 €'ya iki şezlong bir şemsiye kiralayabiliyorsunuz. Bu plajda yaklaşık 3 saat vakit geçirdik. Oldukça rüzgarlıydı ve bu rüzgarın çok ferahlatıcı ve serinletici bir etkisi oluyordu, sanki birisi önünüzden sürekli dev bir yelpaze sallıyor gibiydi. Bu keyifli ortamda Kazancakis'in Zorba'sını okumaya başladım. Okumaktan sıkılınca denize girip biraz daha serinliyor sonra okumaya devam ediyorduk. Bir süre sonra karnımız acıktı ve yine yollara düştük.


Tigaki bölgesinin uzun ve ince kumlu plajında pek çok tesiste şemsiye ve şezlong kiralanabiliyor.
Genelde ücretler günlük 6 € civarında.

Tigaki'de denizin tabanı da ince kumlu ve çok uzunca bir mesafede boyu geçmiyor.
Çocuklar için ideal


İstikametimiz adanın neredeyse tam ortasında kalan Zia köyüydü. Muhteşem bir Ege denizi manzarası olan bu şirin dağ köyüne turistler genellikle güneşin batışını izlemek için geliyorlarmış. Biz öğle yemeği için gitmeyi tercih ettik. Köyün girişinde hemen sağ tarafta yer alan Oromedon isimli tavernada karar kıldık. Nefes kesici Ege denizi görüntüsü eşliğinde bu sefer menümüzde Ahtapot Söğüş ve Sahanda Karides vardı. İkisi de bizden geçer not aldı. Bu arada sahanda yapılan her tür yemeğe Yunanlılar teknik olarak Saganaki diyorlar. Yine kültürlerimizin ne kadar yakın olduğunu gösteren işaretlerden biri. Elbette soframıza Yunan Salatası da eşlik etti.


Oromedon isimli restoranda bu manzaraya karşı yemek yedik


Soframıza "Sahanda Karides" başka bir deyişle "Karides Saganaki" ve "Ahtapot Söğüş" eşlik etti.
İkisi de başarılıydı

Zia'daki huzurlu anların ardından yine yola koyulduk. Kefalos'a doğru yolculuğumuzda yeni durağımız, kuzey hattındaki Marmari bölgesinden sonra gelen Skimina isimli sahil kısmıydı. Burada da denizin tadını çıkardıktan sonra, Kefalos'taki otelimize akşam 8 sularında vardık. Hermes Otel, kasabanın biraz yukarısında güzel bir manzarası olan temiz bir mekandı. Sahibi Diana konuşmayı seven orta yaşlı sempatik bir bayandı. Eşyalarımızı odaya bıraktıktan sonra bir Yunan Gecesi'nin olacağını duyduğumuz mekana hareket ettik. Baktık ki henüz gece başlamamış, menüsünde de ahtapot ızgara olmayınca rotamızı Limionas isimli balık lokantasına çevirdik. Burada püfür püfür esen rüzgarın eşliğinde ahtapot ızgara, Yunan salatası ve barbun'dan oluşan nasibimizi mideye indirdikten sonra, Yunan Gecesi'nin olacağı mekana geri döndük. Gece 23:45 olmasına rağmen dans ve eğlence kısmının henüz başlamadığını görünce otelimize döndük ve güzel bir uyku çektik.

Birinci bölümün sonuna geldik. Devamını okumak isterseniz çok yakında geliyor efendim.