6 Aralık 2012 Perşembe

MUTLUYKEN TWITTER MESAJI ATMADAN İKİ KERE DÜŞÜNÜN

Üniversite yıllarında bir cep telefonundan beklentilerim çok basitti:
1, Küçük olsun, cebime koyduğumda beni rahatsız etmesin
2, Pili makul süre dayanabilsin
3, SMS gönderebilsin
Bu beklentilerimi fazlasıyla sağlayan Nokia 8210 "Leonardo" modelini eskiyene ve artık ekranı çalışmaz hale gelene kadar kullandım. Akıllı telefonlar Apple'ın öncülüğünde sahne almaya başladığı zamanlarda da hem ürünlerin pahalı olması hem de internet bağlantı bedellerinin yüksek olması nedeniyle bir süre bu cihazlardan uzak durdum. 

Uzun süre kullandığım efsane telefon Nokia 8210


Akıllı bir cep telefonunun hayatıma girmesi kızımın doğumuna denk geldi. Sevgili kardeşim eskiyen iphone 3GS model cihazını bana hediye etti ve o andan itibaren hayatım başka bir yön aldı dersem abartmış olmam sanırım. Minik kızımın fotoğraflarını çekmek için kullandığım cihazın yapabildiklerini zamanla keşfettim ve her keşif bana ayrı bir heyecan verdi. 

Son zamanlarda özellikle twitter'ı aktif olarak kullanıyor ve takip ediyorum. Bu kadar insan twitter'da (ya da başka sosyal ağlarda) neden bu kadar aktif sorusunun cevabı bence yine basit  ama çok geçerli bir söylemin içinde gizli: Sevinçler paylaştıkça çoğalır, hüzünler paylaştıkça azalırmış. İnsanoğlu olarak paylaşmayı seviyoruz ve teknoloji sayesinde artık paylaşmak çok kolay ve maliyetsiz bir eylem olmaya başladı. Tabii sevinçli anlarımızda yaptığımız paylaşımlara ekstra dikkat etmek gerekiyor. Böyle anlarda insan bazen vaatlerde bulunabiliyor, işte o anlarda tutabileceğimizden fazla söz vermemek gerek sanırım. 

Beni bu yazıyı yazmama iten sebep geçen gün gördüğüm bir twit idi (kısa mesaj). Uğur Dersanelerinin ve Bahçeşehir Eğitim Grubu'nun (Anaokulları, kolejler, üniversite) sahibi Enver Yücel iyi bir twitter kullanıcısı, kendisini uzun zamandır takip ediyorum, mesajlarını çoğu zaman keyifle okuyorum. Enver Bey 05 Aralık 2012'de attığı bir mesajda aynen şunları yazdı: "Bugün doğan çocuklardan adı Uğur olanların bütün eğitimini üstleniyorum. Lütfen duyurun." (Zira 5 Aralık Uğur Dersanleri'nin 45. kuruluş yıldönümüydü ve Enver Bey haliyle mutlu ve heyecanlı olsa gerekti). Bunun üzerinde ben dahil 2700 kişi bu mesajı retweet etti (Twitter'ı pek bilmeyenler için açıklamak gerekirse, bu 2700 kişi Enver Yücel'in mesajını kendi takipçilerine ilettiler). Bu 2700 kişinin ortalama 500 takipçisi olduğunu düşünürsek, mesaj bir anda 1,350,000 kişiye ulaştı. Ayrıca mesajı görenlerden birisi de Hürriyet'in internet gazetesinde ekonomi şefi Eren Güler'di (twitter kullanıcı adıyla @erenguler), haber değeri taşıyan bu mesajı Enver Yücel'le teyitleştikten sonra hurriyet.com.tr'ye birinci haber olarak taşıdı. Bu haberi de tahminen binlerce kişi gördü. 

Enver Yücel'in efsane twitter mesajı


Takipçileriniz arasında bir gazeteci varsa twitter'da ne yazacağınıza çok dikkat etmelisiniz, bir anda haber olabilirsiniz

Şimdi akıllarda bazı sorular var elbette. Acaba kaç aile dün doğan yavrularının ismini Uğur koydu? Bunlardan kaçı Enver Yücel'e başvuruda bulunacak. Bakalım Eren Güler ya da başka bir gazeteci bu durumun takipçisi olacak  ve halkı bilgilendirmeye devam edecek mi?

Sosyal medya ve gücü üzerinden düşünürsek, Uğur Bey hiç hesapta yokken bir anda ciddi bir reklam çalışması yaptı belki de istemeden. Reklamın yaklaşık 1,500,000 kişiye bedelsiz bir şekilde ulaştığını düşünürsek hiç fena bir yatırım değil. Tabi geri dönüş maliyetinin ne olacağını şimdilik kimse bilmiyor. Kıssadan hisse: Siz siz olun, özellikle de mutlu ve heyecanlıyken twitter üzerinden atacağınız mesajları göndermeden önce iki kere düşünün bence. 

4 Aralık 2012 Salı

EFES ARTIK TAŞ TOPRAK DEĞİL


Geçtiğimiz hafta sonu kardeş mertebesinde bir arkadaşım ve eşi, ortak bir arkadaşımızın düğünü için İzmir'e geldiler. Düğünümüzü Cumartesi akşamı Aydın'da yaptıktan sonra Pazar günü için Efes Antik Kenti'ne gitme planımız vardı. Her ne kadar hava sağanak yağışlı gösterse de biz umudumuzu hiç yitirmedik ve Pazar sabahı Aydın'da güneşli bir güne uyandık. Kahvaltımızı yaptıktan sonra yola koyulduk. Efes'ten önce ısınma turu atmak için Aydın'da Tralleis antik şehrine mini bir ziyaret yaparak Aydın'a tepeden bakan ve tahminime göre henüz çok büyük bir kısmı toprak altında olan antik kentte güzel bir yürüyüş yaptık. Yöre halkı buraya Üçgözler diyor zira sembol yapı olarak sivrilen gymnasium 3 kemerli bir yapıdan oluşuyor. 1899 yılında Aydın'da yaşanan büyük depremden sonra halka resmen harabelerden yararlanma izni verildiği için bu antik kent tabir-i caizse taş ocağı olarak kullanılmış.


Damadımız Aydın'lı olunca gelin almada elbette Harmandalı oynanır

Aydın şehrinin yanıbaşında Tralleis Antik Kenti'nin ayakta kalan tek yapısı
 Gymnasium kapısı ya da yöre halkının söylemiyle Üçgözler


Tralleis'ten sonra rotamızı Efes'e çevirdik. Otobanı kullanmadan sırasıyla İncirliova, Germencik ve Ortaklar'dan geçtikten sonra Selçuk ilçesine yaklaşık 40 dakikalık bir araba yolculuğu ile vardık. Efes'e yaptığımız bu geziyi blogda yazma fikri de dün gece gördüğüm bir rüyadan sonra ortaya çıktı. Rüyamda tanımadığım birisine antik kenti bir rehber gibi anlattığımı görünce "Hmmm, bu ziyaret beni oldukça etkilemişti, rüyamda da görünce buna şüphe kalmadı, bir yazı yazmalıyım" dedim kendi kendime. Ziyaretin beni etkilemesi ayrıca hoşuma gitti çünkü bundan 15 sene öncesine kadar (yani üniversite yıllarımın ilk dönemlerinde) bu tip ören yerleri hiç ilgimi çekmiyor, buralarda gitmek isteyen arkadaşlarıma şakayla karışık "Ya ne yapacağız orada, taş toprak görmek için kilometrelerce yol mu gideceğiz?" diyerek takılırdım. Şimdiyse böyle tarihi yerleri görmek, yüzyıllar öncesinde orada yaşanan hayatlar üzerine kafa yormak, bunları dostlarımla paylaşmak bana keyif veriyor. Hatta Efes'i gezerken arkadaşımla yaptığım bir sohbette zaman makinesi icat edilse, geleceğe değil de geçmişe gitmek istediğimi belirttim. 

Neyse, arabamızı otoparka bıraktıktan sonra giriş turnikelerine vardık. Efes'e giriş 25 TL, ancak müze kartınız varsa bir ücret ödemeden girebiliyorsunuz (Bu müze kartının 1 yıllık ömrü var, Türkiye'deki bütün müzelere ücretsiz giriş imkanı sağlıyor). Gişelerde müze kartı da çıkartılabiliyor 30 TL'ye. Öğretmen ya da öğrencilere müze kart %50 indirimle satılıyor. Kültür Bakanlığı'nı bu güzel uygulamalarından dolayı içimden tebrik ettikten sonra müze kartlarımızı alarak turnikelerden geçerek Efes'e adım attık. Şehrin mermer sokaklarında avare avare dolaşıp internetten bulduğumuz bilgileri birbirimize okumaktansa bir rehber tutmak istedik. Sıkı bir pazarlıktan sonra yaklaşık bir buçuk saatlik rehberli tur için 70 TL'ye Yılmaz Bey isimli emekli İngilizce öğretmeni olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir rehberle anlaştık. Açıkçası ilk başta doğru rehber bu mu acaba diye birbirimize soran gözlerle baktık. Zira Yılmaz Bey'in kıyafetleri özensizce seçilmiş görüntüsü veriyor, birkaç günlük kirli sakalı bu özensizliğin derecesini arttırıyor ve bizlere "İşinde de böyle özensiz ise vay halimize" dedirtiyordu. Yanıldığımızı ilerleyen dakikalarda hissedip rahatlayacaktık. 

Müze kart, alması kolay ve hızlı, bir sene boyunca
Türkiye'deki tüm müzelere giriş ücretsiz. Fiyatı 30 TL
Rehberimiz Yılmaz Bey, görüntüsüne aldanmayın,
 aldığımız hizmetten memnun kaldık.
Telefon numarası: 532 425 6678

Rehberimiz bizi Efes haritası önünden durdurup işini yapmaya başladı. Haritaya bakınca fark ettik ki şehre güney kapısından giriş yapmışız. Ve yine etrafımıza baktığımızda gördük ki, şehir aslında bir vadiye kurulmuş, kuzeyi ve güneyi yüksek tepelerle çevrili, doğusu nispeten düzlük arazi, yine de yükseltiler dikkat çekici, batısında ise zamanında bir liman varmış. Kuzey, güney ve doğu cephelerinden tepelerin en yüksek yerlerine şehri koruma amaçlı surlar ve gözetleme kuleleri yapılmış. Bu duvarların kalıntılarını yükseklere bakınca görmek mümkün. O anda, özellikle güney cephesindeki tepelere tırmanıp şehre ve Pamucak sahiline bir de yükseklerden bakmak istediğime karar verdim, umarım bunu birgün gerçekleştirebilirim. 


Efes Antik Kent Haritası, biz Civic Agora yazan yerdeki kapıdan şehre girdik

Efes şehrinin güney cephesindeki tepelere tırmanıp
 antik kente ve Pamucak Sahili'ne yukarılardan bakmak istiyorum bir gün

Rehberimizin anlattığına göre tarihte birkaç farklı Efes şehri kurulmuş. İlk Efes'in kuruluşu MÖ 6000'li yıllara dayanıyor. Şimdi gezilen antik şehir ise MÖ 300'lü yıllarda kurulmuş. Kuşadası-Pamucak yörelerini bilenler, şehrin neden buralara kurulduğunu daha iyi anlayabilir, zira buraların iklimi ılıman ve toprağı çok verimlidir, ne ekerseniz bereketli bir şekilde biçersiniz. Ege'de ve özellikle bu yörede toprak çok verimkardır. Şehrin batı ucunun da doğal bir liman olduğunu düşünürsek, aslında Efes'i Efes yapan iki faktörün tarım ve dolayısıyla tarıma dayalı bir ticaret olduğunu ileri sürebiliriz. Şehrin nüfusu zamanla 250,000 kişiye ulaşmış. Önce bu rakamı çok abartılı buldum, ancak devasa amfitiyatroyu görünce ikna oldum. Tiyatronun kapasitesi 24,000 kişi (BJK İnönü stadının kapasitesinin yaklaşık 30,000 kişi olduğunu hatırlatmak isterim).  Güney kapısından girince aslında o zaman sıradan halkın pek kullanmadığı devlet daireleri ve üst düzey dükkanların bulunduğu bölümden ilerledik. Rehberimiz aramızda bir mimarın bulunduğunu öğrenince şehrin mimarisi hakkında da detaylar vermeye başladı, sütunlar nasıl dikilmişti, kemerli yapılar nasıl oluşturulmuştu, taşlar birbirine nasıl birleştirilmişti gibi. 

24,000 kişilik kapasitesi ile antik çağların en büyük amfi tiyatrosu

Aklımda kalan en ilginç mimari detay, üst üste sıralanan büyük blokların birbirlerine bir demir zımba ile birleştirilmesi. Bu demir zımbalara zıvana deniyormuş ve tahmin edeceğiniz gibi zıvanadan çıkmak deyiminin hikayesi de bununla ilgili. 

Efes denince akla gelen sembol yapı şüphesiz ki kütüphaneM.S.106 yılında Efes valisi olan Celsus ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırmış. Celsus'un lahdi kütüphanenin batı duvarı altında. Bu yapının önünde bir fotoğraf çektirmemek olmazdı.

Celsus Kütüphanesi Efes'in en bilinen sembol yapılarından bir tanesi

Kütüphaneyi geçip kuzeye doğru ilerlerken, doğu istikametinde sivil halkın da kullandığı pazar yerini tüm ihtişamıyla (Agora) gördük. Gözlerimi kapatıp birkaç saniyeliğine yüzyıllar öncesine gittim ve oradaki hareketliliği, satılan ipekli dokumaları, havalarda zıplayan tavukları ve kalabalığı hayal ettim. Agora bittiğinden devasa tiyatroya ulaştık. Burası gerçekten etkileyiciydi. Bir gün burada bir konsere, tiyatroya gelmeyi çok isterim doğrusu. 
Tiyatroyu'da geçtikten sonra batıya doğru ilerleyen yolda yürüdük. Bu yolun sonu MS 400'lü yıllara kadar limanmış. Tabii menderes nehrinin alüvyonları ve toprak hareketleri ile liman zaman içerisinde toprakla dolmuş. Bu yüzden de şehir cazibesini yitirmiş ve sadece (rehberimizin gariban olarak tabir ettiği) düşük gelirli başka bir yere göçemeyecek insanlar şehirde kalmış, onlar da zamanla şimdinin Selçuk ilçesindeki yerleşim birimlerine kaymışlar. 

Eski limana giden yol, gemi ile gelenler şehre girip biraz ilerledikten sonra
etkileyici amfi tiyatroyu karşılarında buluyorlar

Böylece Efes turumuz şehrin kuzey kapısında bitti. Rehberimize ödemeyi 10 TL bonusla yaptıktan sonra tekrar güney kapısına doğru yürümeye başladık. Kütüphane'nin içinde biraz daha vakit geçirdik. O sırada yağmur çiselemeye ve gücünü giderek arttırmaya başladı. Kütüphanenin girişindeki sütunların altında bir süre yağmurun dinmesini bekledik ve geziyi hazmetmeye çalıştık. Arabamıza vardığımızda birazcık ıslanmıştık. Birden acıktığımızı fark ettik. Selçuk'ta Şişçi Yaşar isimli salaş 5 masalı bir dükkanda çöp şiş ve köftelerle karnımızı doyurarak İzmir'e doğru hareket ettik.

Kütüphanenin önünde yağmurun dinmesini beklerken
güney kapısı istikametine bir bakış