4. Gün - Ohri - 30 Ekim 2024
Erkenden kalktık. Göl kenarına doğru bir yürüyüş yaptık. Meydandaki kafelerden birisine oturup meyvelerle süslenmiş "French Toast"u kahve eşliğinde yedik. Hava çiçek gibiydi. Güneş tüm ışıltısıyla parlıyor, kemiklerimizi ısıtıyordu. Hatta bir ara masamızı gölgeye çektik. Kahvaltıdan sonra gölde tekne turu almak için gölün kıyısına yürüdük. Bizi burada orta yaşlı bir adam karşıladı, tekne turu bakındığımız çok belli oluyordu. Türk olduğumuzu öğrenince Türkçe konuşmaya başladı. İsmi İzzeddin Bayraktar'mış. Katamaran tipi teknesini yeni almış. Bize turda nerelerde durulacağını, neler yapılacağını anlattı. Tekneye en fazla 10 kişi alabiliyormuş. 10.30'da başlayacak turun 16.30'da biteceğini de iletti. Alkolsüz içeceklerin dahil olduğu turun kişi başı 25 € olduğunu belirtti. Bize de birer arpa suyu ikram edeceğini de ekledi. Kendisine teşekkür ederek biraz daha araştırmaya başladık. Aklımızda daha büyük bir tekne ile tur var. Ancak yoğun sezon bittiği için bu tekneler günlük tur yapmıyormuş. Diğer katamaran tipi tekneler de aynı fiyat ve hizmeti sununca turu İzzeddin Kaptan'dan almaya karar verdik.
 |
Ohri'de aşk başkadır isimli çalışmamız. |
 |
Göl kenarından bir kare |
 |
Hava çiçek gibi olduğu için katamaran tipi küçük teknede sıkıntı yaşamadık. |
10.15'te tekneye bindik. Bizimle birlikte 3 Türk daha vardı. Ayrıca bir Makedon çift ve ilk duraktan aldığımız Fransız bir çift de tura katıldı. İlk önce Tito reisin yazlık olarak kullandığı mekanın yanından geçtik. Şu anda bu mekan haliyle Makedonya Cumhurbaşkanı'na tahsis edilmiş. Yarım saatlik bir yolculuğun ardından ilk durağımız olan Kemik Körfezi Müzesine geldik. Bu müzenin bulunduğu koyda Makedonya'nın ilk sualtı arkeolojik kalıntıları olarak kemikler bulunduğu için bu isim verilmiş. Kemiklerin yanı sıra yüzlerce sütun da bulunmuş. Daha sonra bu sütunların su üstünde ufak bir yerleşim birimi için kullanıldığı düşünülmüş. Akabinde de bu yerleşim yerini yeniden canlandırmışlar. Yani su üstünde minik bir köy oluşturmuşlar. Karada ise bir bina yapıp içine gölden çıkan bazı objeleri yerleştirerek minik bir müze yapmışlar. Köyde yürümek, binlerce yıl önceki yaşam hakkında düşüncelere dalmak keyifliydi doğrusu.
 |
Tekne gezisinden bir kare |
 |
Tito reisin yazlık olarak kullandığı mekan |
 |
Arkamızda su üstünde oluşturulan köy |
 |
Gölün bazı noktalarında suyun içilebildiğini söylediler |
.jpg) |
Su üstündeki köyün girişi |
 |
Gölde pek deniz canlısına rastlamadık |
 |
Özçekim bizim işimiz |
Gölköy ismini verdiğim mekandan bir video
Bir sonraki durağımız "Holy Mother of God Zahumska" isimli manastırın olduğu koydu. Sadece denizden ulaşımın olduğu bu küçük manastırı ziyaret ettik. Şu anda bile ulaşmanın zor olduğu bu koya, yüzyıllar önce bir manastır kurulmasının ardındaki nedenleri merak ede ede etrafı dolaştık. Yolcuğumuz sırasında teknedeki diğer Türkler'le de sohbet ettik. Kıvanç ve Armağan İstanbul'dan gelmişler, Ziraat Bankası'nın teknoloji şirketinde çalışıyorlar ve sık sık yurtdışına çıkıyorlarmış. Neslihan da Mudanya'da yaşıyor ve şimdi ismini hatırlamadığım bir reklam ajansında çalışıyormuş. Bu cana yakın insanlarla turumuz daha keyifli hale geldi.
Teknemiz ve yolcuları
 |
Küçük manastırın girişi |
 |
Sevgili salıncakta sallanırken habersizce çekilen bir poz |
 |
Bu da haberli çekilen bir poz :) |
 |
Berrak ve tertemiz gölün kıyısında, manastırın önünde |
 |
Manastır görevlilerinin ulaşım aracı |
 |
Manastırın girişine son bir bakış |
Yine yarım saatlik bir tekne gezintisiyle turumuzun son noktasına vardık: Aziz Naum Manastırı. Kaptanımız burada 2 saat vaktimiz olduğunu dilersek öğle yemeğini yiyebileceğimizi belirtti. İlk önce biraz yukarı tırmanıp Manastırı ziyaret ettik, buranın enteresan özelliklerinden birisi avlusunda pek çok tavus kuşu olmasıydı. Bu hayvanlar artık insanlara alışmış, sokak kedisi gibi etrafta dolaşıp duruyorlardı. Manastırın hemen yanı başında bir otel vardı, sezon bittiği için otelde müşteri yoktu ancak restoranı açıktı. Biz de göle tepeden bakan bu mekanda öğle yemeğimizi yemeye karar verdik. Karnımız da çok aç değildi, o nedenle bir Makedonya burgeri ve yanında salata istedik. Balkanlarda hamburger istediğinizde, ekmek arasında gelmiyor. Hamburger köftesi olduğu gibi tabağın üstüne konuyor, yanına biraz patates kızartması ekliyorlar. Bu sefer salatamız da söğüş olarak geldi. Keyifli yemeğimizi restoranın cumbasında içtiğimiz lezzetli kahvelerle taçlandırdık. Akabinde kısa bir yürüyüş yaptık ve tekneye geri döndük. Dönüş yolunda hava iyiden iyiye soğukluğunu hissettirmeye başlamıştı. Özellikle de güneş batınca, kutupta birbirine sokulan penguenler misali eşimle birbirimize sarıldık. Yine de içimiz üşüdü :)
 |
Aziz Naum Manastırı'nın önünde |
 |
Tepedeki otelin restoranında güzel manzara vardı. |
 |
Salatamızı başka bir formatta beklerken, söğüş olarak geldi. Özellikle biberler kıtır kıtır ve çok lezzetliydi. |
 |
Restoranın balkonunda manzaraya son bakışlar. |
 |
Manastıra son bir bakış. |
 |
Tavus kuşları her yerdeydi. |
 |
Aziz Naum Manastırı'nın bulunduğu koy, Arnavutluk sınırının hemen yanı başındaydı. |
 |
Bu fotoyu tüm gün boyunca gördüğümüz ve sürekli not tutan bir İngiliz turist çekti. |
 |
İngiliz turiste yazar olup olmadığını sorduk sürekli not tuttuğu için. Hayır, keşke olsaydım, hayatım daha eğlenceli olabilirdi dedi. |
 |
İngiliz turist bizi yatay, dikey farklı açılardan çekti. |
 |
Pınar beyaz tavus kuşuna hoşcakal diyor. |
 |
Gölün hemen kenarında bir ağaca şadırvan yapmışlar. |
 |
Ohri'ye dönüş yolculuğu. |
 |
Dönüşte çocuklar gibi şendik. |
 |
Güneş gidince, teknenin hareketi nedeniyle oluşan rüzgar iliklerimize işledi. |
 |
Günbatımında kırmızıdan maviye geçişler. |
Dönüş yolculuğumuz ve biz.
Şehre varınca ısınmak için doğruca kaldığımız eve gittik. Biraz ısındıktan ve öğle yemeğinden kalan burgeri yedikten sonra tekrar şehre gittik. Hedefimizde saat 21.00'de açılan bir jazz bar vardı. Ancak bara ulaştığımızda mekanın kapalı olduğunu gördük ve üzüldük. Hava da iyiden iyiye soğuyordu. Ertesi gün erken kalkacağımız için eve döndük ve güzel bir uyku çektik.
4. Gün - Ohri-Üsküp Yolcuğu ve Dönüş - 31 Ekim 2024
Sabah yine erkenden kalktık. Daha önceden gözümüze kestirdiğimiz bir dükkandan börek ve tatlı hamur işi aldık. Yanına kahve almak istedik ancak burada yoktu. Az ilerideki kahve otomatından kapuçino aldık. Ben beğenmedim. Neyse ki meydandaki kafelerden birisi açıktı da bir fincan Americano bulabildik. Göl kenarındaki banklardan birinde kahvaltımızı yaptık ve Üsküp Havaalanı'na dönüşe geçtik. Dönüş yolculuğumuz yaklaşık 3 saat sürdü. Arabayı teslim ettik. Uçağı beklerken Yaşar Üniversitesi'nden tanıdığım Gökay Özerim ile karşılaştık ve biraz sohbet ettik. Sonra da uçur beni Pegasus diyerek, İzmir'e geri döndük.
Beni okuduğunuz için teşekkür ederim. Daha önceki bir yazıda bahsettiğim gibi, bu blogun ana amacı hatıralarımızı unutmamak için kayda geçirmek. Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim. Blogu ana amacı kapsamında geliştirebilmek için fikirleriniz, eleştirileriniz olursa yorumlarda buluşalım. 😊
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder