1. Gün - Üsküp (27 Ekim 2024)
Makedonya'ya 2024 Ekim'inin sonunda gittik. İzmir'de direkt uçuş ile Üsküp'e bir Pazar günü öğleden sonra vardık. Pınar biraz hastaydı, o nedenle valizlerimizi aldıktan sonra otobüsü beklemek yerine hemen taksilerin bulunduğu alana geçtik. Taksilerin hemen hepsi Mercedes markaydı. Şehir merkezinde nereye giderseniz gidin sabit fiyat aluyorlar, 25 €uro. Ödemeyi de € olarak kabul ediyorlar. Makedonya'nın para birimi Makedon dinarı. 1 € yaklaşık 61 Dinar'dı. Ancak havaalanındaki döviz büroları 50 Dinar'dan satıyorlardı. Şehir merkezinde bu problem yok. Taksi ile yaklaşık 25 dakikada kalacağımı eve geldik. Airbnb'den şehir merkezinde bir ev tutmuştuk. İyi ki de böyle yapmışız, tüm önemli noktalara yürüme mesafesindeydik.
Eve yerleştikten sonra, Pınar da kendini biraz iyi hissedince şöyle bir şehir turu yapalım dedik. Önce evin bulunduğu muhitte olan Türk Çarşısı'nı gezdik. Sonra Büyük İskender anıtının bulunduğu Makedonya Meydanı'nı ve etrafındaki sokakları dolaştık. Karnımızın acıkmaya başladığını hissedince de biraz daha yürüyerek, şehrin en iyi pizza restonlarından birisi olan Matto Napoletano'ya gittik. Burası Google Haritalar'da yaklşık 1700 yorumda 4,8 puan almış güzel bir mekan. Girişte bizi karşılayan garson, içerideki masaların rezervasyonlu olduğunu, bizi ancak dışarıda ağırlayabileceğini söyledi. Ancak hava soğuktu ve dışarıda oturmak istemedik. Garson bir çözüm buldu ve bizi içeriye aldı. Lezzetli bir salata ve Napoli usülü pizza sipariş edip birlikte yedik. Yemekten sonra yine yürüyerek eve geldik ve güzel bir uyku çektik.
 |
Sevgiliyle güzel bir akşam yemeği |
 |
Pizza ve salatanın dengeli uyumu |
2. Gün - Üsküp (28 Ekim 2024)
Erkenden uyandık ve dışarı çıktık. Dün akşamki rota üzerinden ilerledik. Önce 2. Philip heykelinin yanında geçtik. 2. Philip Büyük İskender'in babası. Kızının düğününde suikasta uğrayarak hayatını kaybediyor. Akabinde İskender tahta geçiyor, sonrası malum. Bu heykelin önünde bir özçekim yaptıktan sonra tarihi taş köprüyü yürüyerek geçerek Makedonya Meydan'ına vardık. Burada da şaha kalkmış atının üstündeki İskender'in heykeli önünde bir özçekim yaptıktan sonra bir önceki akşam yürüyüşümüzde gözümüze kestirdiğimiz Breadway Taste Gallery geldik. Göze hoş gelen pek çok tatlı ve tuzlu ürün içerisinde seçimimizi yaptık. Kahve eşliğinde güzel bir kahvaltı yaptık.
 |
Yumruğunu havaya kaldırmış 2. Philip |
 |
Breadway Taste Gallery'de keyifli bir kahvaltı |
 |
Büyük İskender ve biz |
 |
Göze hitap eden tuzlular |
 |
Göze hitap eden tatlılar |
 |
Tezgahında bir Makedon satıcı |
Kahvaltıdan sonra daha önceden rezervasyon yaptırdığımız yürüyüş ile şehir turuna katılmak için turun başlayacağı noktaya yürüdük. Rehberimizin ismi Zoran'dı. Kendisi eski bir coğrafya öğretmeniymiş. Daha tanışma aşamasında Zoran'la turun çok keyifli olacağını hissettik ve yürümeye başladık. Zoran hem şehrin hem de ülkenin tarihi hakkında detaylı bilgiler verdi. Grubun sorular sorması için teşvik edici bir iletişim dili kullandı, ben de bunun hakkını verdim doğrusu. Gittiğim yerlerin tarihi hakkında bilgilerimi tazelemek ve yeni bilgiler öğrenmek bana keyif veriyor.
Ülkenin resmi ismi Kuzey Makedonya. Ancak Güney Makedonya diye bir ülke yok. Peki resmi isim neden böyle. İşte o da Makedonya ile Yunanistan arasındaki toprak meselesinden kaynaklanıyor. Biraz da Büyük İskender'i sahiplenme meselesi. Ülke isminin Kuzey Makedonya olarak değişmesi ise ülkenin AB'ye girme çabaları çerçevesinde Yunanistan'a verilen taviz, zira Yunanistan Makedonya isminin kullanılmayacağını belirtmiş. Makedonlar da isimlerine Kuzey kelimesini ekleyerek bu işi şimdilik çözmüşler. Ancak hiçbir Makedon bu durumdan hoşnut değil. Kuzey kelimesini hiç kullanmıyorlar.
Ülkenin nüfusu 2 milyon. Bunun da yaklaşık 800bini Üsküp ve çevresinde yaşıyor. Küçük bir ülke. Ülke ve kaynaklar küçük olunca, yurtdışındaki diasporan da görece güçsüz olunca, ülke olarak ne kadar söz sahibi olunabiliyorsa Makedonya da o kadar güçlü bir ülke. Üsküp'de çok fazla cami var. Tabii 550 sene Osmanlı yönetiminde kalmış olmanın verdiği etki. Camilerin yanı sıra hanlar, kervansaraylar, tarihi hamamlar da var. Yine ülkede yaklaşık 100 bin Makedon Türk yaşıyor. Bilmiyorum böyle bir terim var mı ama ben kullandım.
 |
Rehberimiz Zoran |
 |
Sabah kahvaltısında burek yani börek çok tüketilen bir yiyecek. Zoran gruba katılan tüm turistlere börek ikram etti. |
 |
Bir hanın içinde |
 |
Üsküp'te tarihi Türk Çarşısı adı verilen yerde cami sayısı oldukça fazlaydı |
 |
Osmanlı döneminden kalan bir hamam |
 |
Yer yer acaba bir yabancı bir ülkede miyiz yoksa Türkiye'nin orta halli bir şehrinde kasabasında mıyız diye düşündük. Bir köy kahvesi hissiyatı veren mekanda çaylarımızı yudumlayıp birbirimize sevgi ile bakarken.
|
Yanımızdaki yaş almış beyefendiler çok keyifle sohbet ediyorlardı. Türkçe'nin farklı bir aksanının duymak hoştu. Onları rahatsız etmeden minik bir çekim yaptım. Sonrasında kısa süreli bir sohbet de ettik.
Turumuz tüm hızıyla devam ettik. Rahibe Teresa'nın (Mother Teresa) Üsküp doğumlu olduğunu öğrendik. Hatta doğduğundaki ismi Anjezë Gonxhe Bojaxhiu. Yani aslında Gonca Boyacı. Teresa'nın babasının neden Gonca gibi bir Türkçe isim verdiğini rehberimiz anlattı ancak tam aklımda kalmamış. Sanırım babası o zamanki Osmanlı yönetimine bir jest yapmış gibi bir şeydi. Ben soyadının da Türkçe olarak anlamlı bir kelime olduğunu söylediğimde rehberimiz pek oralı olmadı. Rahibe Teresa'nın doğduğu ev 1963 büyük depreminde yıkılmış. O evin kalıntılarını çok da uzakta olmayan bir mesafede ufak bir kilise ve müze evi yapmışlar. Burayı da ziyaret ederek Nobel Barış Ödülü de almış bu şahsiyet hakkında daha fazla bilgi edindik.
 |
Rahibe Teresa'nın doğduğu ev tam bu noktadaymış ancak 1963'teki büyük depremde yıkılmış. |
 |
Rahibe Teresa adına yapılmış müze ve anı evi |
 |
Arkada Teresa'nın balmumu heykeli |
 |
Anı evinde her yerde Makedonca, İngilizce ve bir başka dilde bilgilendirmeler vardı. Bir tek bu uyarı levhasında dördüncü dil Türkçe'ydi. Herhalde Türk turistler dinlenmek için sandalyelere sıkça oturuyorlardı ki böyle bir düzenleme yapmışlar.
|
Turdaki bir sonraki nokta eski tren istasyonuydu. Bu istasyon ilk Osmanlı yönetimi zamanında şehrin güneyine yapılmış. Zamanla şehir bu tarafa doğru büyümüş. Zaten Üsküplüler de bu bölgeye yeni şehir diyorlar. Bu bina 1963'te şehri vuran büyük depremde yıkılmış. Sonra da yenisini yapmamışlar. Bu depremin büyüklüğü 6.1miş. Ancak bu büyüklükteki bir deprem şehrin %80'inini yıkmış. Kaynağımız hem Zoran hem Wikipedia. Sonrasında şehir yeniden yapılanmaya girmiş. Aşağıda paylaşacağım duvardaki saat depremin olduğu anda durmuş ve sonrasında müdahale edilmemiş. Şimdi bu duvarın hemen kenarında bir şehir müzesi var depremi de anlatan. Onun yanında da Türk sermayesi ile yapılmış modern bir alışveriş merkezi var Diamond Hall.
 |
Eski tren istasyonuna giden yol |
 |
1963'teki büyük deprem saat sabah 5.17'de gerçekleşmiş ve 20 saniye sürmüş. |
Turun son bölümü için Üsküp Türk Çarşısı'na yürüdük. Zoran burada biraz geleneklerden bahsetti. Az önce de bahsettim Üsküp zaten şu anda bile küçük bir şehir, Osmanlı buraları fethettiğinde de çok küçük bir şehirmiş. Peki neden bu kadar büyük bir çarşı kurulmuş? Skopje’nin Tarihi Türk Çarşısı’nın bu kadar geniş bir alana yayılmasının nedeni, Osmanlı döneminde çarşının yalnızca Skopje şehrine değil, aynı zamanda bölgedeki geniş bir coğrafyaya hizmet vermesiymiş. Çarşı, 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki önemli ticaret merkezlerinden biri olarak planlanmış ve inşa edilmiş.
O dönemde Üsküp küçük bir şehir olmasına rağmen, çarşının büyüklüğünde çevredeki ticari potansiyel ve Osmanlı’nın bölgedeki stratejik rolü etkili olmuş. Çarşı, farklı zanaatkarlar, tüccarlar ve gezginler için bir buluşma noktası olmuş, Balkanlar’ın dört bir yanından gelen ürünlerin ticareti burada yapılmış. Bu nedenle, çarşı sadece yerel halkın ihtiyaçlarını karşılamanın ötesine geçmiş, bölgesel bir ticaret merkezi olarak büyük bir alana yayılmıştır.
İzmir'i bilenler için, bu çarşı bize aynı Kemeraltı'nı anımsattı. Dar sokaklarında gezerken sanki Kemeraltı'ndaymışız hissi uyandırdı. Burası yerel insanların turistlere göre daha çok olduğu bir mekan olmuş. Üsküplüler günlük alışverişleri için, uygun fiyatla yemek yiyebilmek için sıklıkla çarşıyı kullanıyorlar.
 |
Türk Çarşısı sokaklarında |
 |
Çarşıda gezmeye devam |
 |
Pek çok lezzet sunan farklı işletmeler |
 |
Ufak ama lezzetli ürünleri olan bir pastane
|
 |
Çarşı içinde bir açık hava pazarı |
 |
Pazarda kuruyemişten yaş sebze meyveye her ürün bulunabilir.
|
Turumuz bittiken sonra biz tekrar eski tren istasyonunun yanındaki Diamond Alışveriş Merkezi'ne yürüdük. Burada benim bir COST Aksiyonu olan FOGOS'tan tanıdığım yönetim kurulu üyesi Prof. Ljupco ve eşi Gordana ile buluştuk. Buluşma mekanımız Su Roastery isimli şık kafeydi. Henüz bir ay önce Brüksel'deki yönetim kurulu toplantısında tanıştığım hukuk profesörü Ljupco ve mikrobiyoloji profesörü olan eşi ile çok keyifli sohbet ettik. Mevcut projeye neler katabileceğimizi tartıştık. Ayrıca yeni projeler hakkında istişare yaptık. Biz onlara Türk lokumu götürmüştük hediye olarak. Onlar da bize çikolata ve kahve almışlar. Yemekte yerel arpa suyunun yanında kızarmış peynir, mantar ve ufak rokalarda oluşan bir meze tabağı yedim. Çok lezzetli ve doyucuydu. Pınar da pilav ve soslu tavuk yedi. Balkan misafirperverliği ile Ljupco hesabı ödedi. Her ne kadar paylaşalım dedimse de, hesap paylaşmayı Almanlar yapar, biz Alman mıyız diyerek şaka yapmayı da ihmal etmedi.
 |
Ljupco ve eşi Gordana. Çok keyifle sohbet ettik. |
.jpeg) |
Gordana'dan özçekim |
Bu keyifli buluşmadan sonra güzel eşimle şehri bir kez daha turladık, dükkanlara marketlere girdik çıktık. Vardar nehri kenarında yürüdük. Bu arada şehrin hemen yer yerine dağılmış Makedon tarihi içinde farklı önemlere sahip şahsiyetlerin heykellerinden bazılarını ziyaret ettik. Aslında bu heykeller 2014'te başlayan bir projenin ürünü. Üsküp'ü görsel olarak dönüştürmeyi hedefleyen “Skopje 2014” projesi, şehre neoklasik ve barok tarzdaki hükümet binaları, müzeler ve anıtsal heykeller ekleyerek şehrin kültürel kimliğini güçlendirmeyi amaçlamış. Proje 80 milyon Euro bütçeyle başlasa da, maliyetler hızla artarak yaklaşık 200 milyon Euro’yu aşmış ve bazı eleştirmenlere göre toplam harcamalar bir milyar Euro’ya yaklaşmış. Modernist yapılar üzerine barok cephelerin eklenmesi ve büyük meydan heykelleri, kimlik arayışında olan Makedonya'da eleştiri ve övgüleri beraberinde getirmiş.
 |
Yukarıda bahsettiğim projenin bir uygulaması arka planda Arkeoloji müzesi olarak kendini gösteriyor. Ön planda ise şehrin ortasından geçen Vardar Nehri'ne kurulmuş tekne görünümünde bir otel ve restoran. |
Çok güzel olmuş
YanıtlaSilİyi gezmeler :)
YanıtlaSil